Dünya Caz Günü Kutlu Olsun! Sizler için derlediğimiz ve "iyi ki keşfettim" diyeceğiniz caz müzisyenleri hakkında bilgi edinelim.
Çağla Karaali
Müziğe olan ilgisinin ailesi tarafından fark edilmesinden sonra 4 yaşında gitar eğitimine başlayıp, 6 yaşında konservatuvarı kazanan bir isim Çağla Karaali. 8 yaşındayken kendisinden yaşça büyük kişlerin içinde yer aldığı Inclusion Band isimli grupta solist olarak yer aldı ve birçok iyi müzisyenle aynı sahneyi paylaştı.
Konservatuvara ait olmadığını anladığında ise eğitimini yarıda bıraktı. Bu esnada gitar eğitimine devam etti ama içindeki şarkı söyleme isteğini hiçbir zaman kaybetmedi. Misafir olarak gittiği caz atölyesinde caz vokale meraklandı.
Bahçeşehir Üniversitesi Caz Sertfika Programı'na girerek Cem Aksel'den davul dersleri almaya başladı ve bir süredir hem davul çalıp hem de vokal yapmakta.
Şu anda vokal olarak yer aldığı caz punk projesi olan DAEM bir de JAPA isimli kendi projesinde çalışmalarını yürütmekte. Bu projeyi trio caz ve modern parçaları da aranje ettiği bir proje olarak adlandırmakta.
Çağla Karaali gelecek planları içinse “çok uzun vadeli planlar yapmadım ve yapmayı düşünmüyorum ama şimdilik benim için önemli olan, yeni kurduğumuz triomuz JAPA. Onu geliştirebilmek, hedefimiz olan mekanlarda sahne alabilmek, beraber bizi heyecanlandıracak yeni müzikler çıkarabilmek” diyor.
Dilan Balkay
Dilan Balkay, 1 Eylül 1995'te doğmuş 24 yaşındaki müzisyen. Birçok DKTT parçasında trompet ve geri vokal gibi rollerde imzası bulunmakta.
Şarkılarını Kendi halinde bir melankoli olarak adlandıran ve daha önceden başka parçalarda yer alan Dilan Balkay'ın çok güzel coverları ve ruhumuzu doyuran türden parçaları da bulunmakta. Kendisi geçtiğimiz günlerde “Kuyu” adlı ilk albümünü de yayımladı. Ayrıca Sedef Sebüktekin - Ara şarkısında da Dilan Balkay'ın Trompet solosunu duymamız mümkün.
Dilan Balkay trompet çalmaya 9 yaşında, Şile’de bir kültür merkezinde başladı. İstanbul’a geldikten sonra, sokak müziği yapan bir ekiple tanıştı. Daha sonra onlarla sokakta çalmaya başladı ve bu durumu, hayatındaki net bir kırılma noktası oldu. Daha öncesinde yalnız notaya bağlı çaldığı için doğaçlamayı bilmediğini, ve insanların önünde çalmaktan da çok çekindiğini söyleyen Balkay’ın bu dönemde trompete olan bağlılığını gelişti ve hem enstrümanına hem de müziğe karşı bakış açısı başka bir noktaya taşındı. 3 yıl kadar Boğaziçi Gençlik Korosu ve Boğaziçi Caz Korosu’nda koristlik yaptı. O yıllar hem müzikal anlamda, hem de zaman kullanımı, çokseslilik, disiplin gibi mevzularda kendisine çok şey kattı.
Balkay’ın hayatındaki büyük kırılma noktalarından biri de Evrencan Gündüz'le çalmaya başlaması oldu. Bir akşam, sokakta çalmaya başladığı ekiple moda sahilde bir konser yaptı. Bu konserde Evrencan Gündüz ile tanıştı ve onun ekibiyle çalmaya başladı. O noktadan sonra daha profesyonel sahnelerde yer almaya başladı. Balkay o günleri “Ekipteki herkes sahnede çok iyiydi ve onlara yetişme ihtiyacı duydum. Evren’in yaptığı müzik de daha önceden yaptığım bir müzik değildi, sahnede sürekli beklenmedik şeyler oluyordu, groove’u ilk defa Uzaylılar sahnesinde öğrendim, batı müziğine de yaklaşmaya başladım ve bu gelişimime büyük katkı sağladı. Bu süreçten itibaren birçok müzisyenle tanıştım ve başka müzisyenlerle de çalışmaya başladım” diye özetliyor.
Büşra Karaali
Neoklasik müziğin Türkiye’deki temsilcilerinden olan Büşra Kayıkçı 1990 İstanbul doğumlu, iç mimar ve piyanist. Küçüklüğünde ailesinin yönlendirmesiyle Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde başladığı iki senelik piyano eğitiminden sonraki 7-8 sene boyunca piyano üzerine özel ders aldı. Bunun yanında bale eğitimi alıp, resimle de ilgilenmeye devam etti. Üniversite seçim dönemine geldiği zaman konservatuar veya diğer ilgilendiği bir alan olan resim bölümünü seçmek isteyen Büşra Kayıkçı, ailesinden bu konuda negatif bir tepki alıp sanattan çok uzaklaşmak istemediği için mimarlık bölümüne yöneldi. Bölüm seçiminin yaptığı müzik üstünde çok büyük bir devinim yarattığını söyleyen Kayıkçı konservatuar’a gitmemenin eksileri kadar artılarının da olduğunu düşünüyor.
Solo piyano için bestelediği 9 eserden oluşan ilk albümü "Eskizler"i 2019 yılında bağımsız olarak yayınladıktan sonra ikinci albümü "Tuna"yı (2020), piyano tasarımcısı David Klavins’in Macaristan’daki atölyesinde Architizer ödüllü "Una Corda" isimli piyanoda kaydetti.
İlk teklisi olan "Doğum" ise aynı yıl New York Theatre Ballet dans okulunun gösterilerinde kullanıldı ve bu iş birliğinden The New York Times gazetesinde övgüyle bahsedildi. Bir diğer teklisi "Kuledibi No.1" ise The Wall Street Journal’da yayınlanan İstanbul konulu bir makalede müzik önerileri arasında yer aldı.
2021 yılı Nisan ayında "Bring The Light" isimli çalışması dünyanın en eski klasik müzik plak şirketi Deutsche Grammophon etiketiyle çıktı. Bu projede çeşitli ülkelerden, Avustralyalı, Ermenistanlı, Polonyalı, Alman genç besteciler ile aynı albümde yer aldı.
Büşra Kayıkçı bestelerinin çoğunu günlük hayatta anlık duygularla ilintili olduğunu söylüyor. İlk çalışması "Doğum'"u kendisinde yeni bir kimlik keşfettiği için yeniden doğmuş olmakla özdeşleştirmiş. O sebeple ismi "Doğum" olmuş.
"Yol" ise tekrara dayılı yapısı sebebiyle ona uzun mesafe bir yolda olmayı hatırlatmış. "Eskizler" albümündeki "Polaroid" şarkısı ise kızıyla beraber çekildiği ilk Polaroid fotoğrafın onu çok duygulandırmasıyla ortaya çıkmış.
Ah! Kosmos! ile de “1702” isimli bir şarkı yapan Kayıkçı ortak çalışmaları çok farklı ve öğretici bir deneyim olarak görüyor.
Max Richter, Stefano Guzzetti, Gabriel Prokofiev ve Nicolas Jaar gibi isimlerden etkilenen sanatçının en büyük hayali ise bir film müziği yapmak.